Filmekimi’nde Görülmesi Gereken 15 Film

1) Titane (2021) – Julia Ducournau (108 dk)

İlk filmi Raw ile en sarsıcı büyüme hikâyelerinden birine imza atan Julia Ducournau, alışıldık tüm sinema kalıplarını yıkan; şiddet, cinsiyet, aile, beden algılarının tümünü zorlayan, tarifi neredeyse imkânsız bir filmle beyazperdeye döndü ve Cannes Film Festivali’nin tarihinde Altın Palmiye’yi kazanan ikinci kadın yönetmen oldu. BBC’nin “2021’in en sarsıcı filmi” dediği Titane, 10 yıldır kayıp olan bir gencin babasıyla yeniden buluşmasına değin geçen olayları bir dizi cinayet eşliğinde anlatıyor; fakat bu olay örgüsü, her sahnesi şaşırtmacayla dolu Titane‘ı anlatmak için yetersiz. Ateş-metal, gölge-ışık, sıcak-soğuk gibi zıtlıklardan beslenen Titane Cronenberg’den Refn’e birçok sinemacıdan izler taşısa da özgünlüğüyle zihinlerden uzun süre çıkmayacak.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=Q5_w2W5G9OM

2) L’evenement / Happening (2021) – Audrey Diwan (100 dk)

Fransa’da henüz kürtajın yasal olmadığı 1963 yılında, istenmeyen hamileliğini bitirmeye çalışan bir genç kadının hikâyesini anlatan Kürtaj, didaktik olmamayı başaran çarpıcı, güçlü, sert ve düşündürücü bir dram. İstediği okulu kazanıp yaşadığı küçük şehirden çıkabilmek için sınavlara hazırlanan Anne, beklenmedik bir şekilde hamile kalınca yasal olmadığı için gizlice kürtaj olabilmek için çeşitli yolları dener, bir şekilde yardımına koşacak birini bulmaya çalışır. Hayatının dönüm noktasındaki Anne’in yaşadıklarını yargılamadan aktaran Kürtaj, kürtaj yasağının genç bir kadının hayatı üzerindeki olası etkilerine odaklanıyor. Fransız yazar Annie Ernaux’nun Türkçeye de çevrilen anılarından sinemaya uyarlanan film, Venedik Film Festivali’nde büyük ödül Altın Aslan’ın sahibi olarak yeni nasıl kadın yönetmenlerin başarısını tescilliyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=HGe_O7Ll3HY

3) A Hero (2021) – Asghar Farhadi (127 dk)

Şöhretin değerinin ucuzladığı sosyal medya çağında gerçek kahraman kimdir, gerçek kahramanlık nedir, suç veya ahlaksızlık nasıl tanımlanır? Alacaklısını ikna etmeye çalışan bir adam, yolunda gitmeyen bir plan, birdenbire büyüyen bir hayır işi, birbiri üzerine yığılan yalanlar ve çaresizlik… Madrid ve Buenos Aires’te geçen 2018 yapımı Everybody Knows / Herkes Biliyor’dan sonra Asghar Farhadi İran’a dönüyor, ahlaki ve duygusal çatışmaları ele aldığı her dramda ne kadar yetkin bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=ER2-UU3Vw_w

4) The French Dispatch (2021) – Wes Anderson (108 dk)

Wes Anderson’ın 2018 tarihli Isle of Dogs / Köpek Adası filminden beri merakla beklenen son filmi, gerçek bir yıldızlar geçidi. Anderson’ın Roman Coppola, Hugo Guinness ve Jason Schwartzman’la birlikte geliştirdiği bir fikirden hayata geçirilen Fransız Postası, yönetmenin tabiriyle “yurtdışındaki bürolarda çalışan muhabirlere yazılmış bir aşk mektubu”. The New Yorker dergisinde yayımlanmış gerçek makalelerden esinlenen üç hikâyenin Wes Anderson tarzında, iç içe anlatıldığı film, Kansas merkezli hayali bir gazetenin Fransa’daki bürosunun son sayısının hazırlıklarını konu alıyor. Dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde yapan filmde sürpriz rollerde Liev Schreiber, Edward Norton, Willem Dafoe, Saoirse Ronan, Elisabeth Moss, Jason Schwartzman ile Anjelica Huston da yer alıyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=TcPk2p0Zaw4

5) Annette (2021) – Leos Carax (141 dk)

Sparks kardeşler, Leos Carax ve Adam Driver ile Marion Cotillard! 2021 Cannes Film Festivali’nin açılış filmi, müthiş isimleri bir araya getiren renkli, hareketli, çılgın, sınır tanımayan bir rock opera. Özgün fikrini, senaryosunu ve müziklerini Edgar Wright’ın belgeseliyle popülerliklerini yeniden kazanan Sparks kardeşler Ron ve Russell Mael’in yazdığı, en son 2012’de Kutsal Motorlar ile aklımızı alan Leos Carax’ın çektiği Annette, dünyaca ünlü bir soprano ve sivriliğiyle tanınan stand-up komedyeni eşinin hikâyesini anlatıyor. Bu tutku dolu, kusursuz çiftin hayatları, kimsenin hayal bile edemeyeceği bir özelliğe sahip çocukları Annette’in doğumuyla alt üst oluyor. Akıllarda yer edecek bu benzersiz müzikalde Leos Carax ve Sparks kardeşler de sürpriz roller üstleniyorlar.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=l_EaNpL16SU

6) The Hand of God (2021) – Paolo Sorrentino (130 dk)

Grande Bellezza / Muhteşem Güzellik’e, Paolo Sorrentino güzellik, aşırılık, aşk, hayat ve İtalya siyaset ve din çevrelerine dalıp tavizsiz bir hayran kitlesi edindi. Usta sinemacının 2021 Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan son filmiyse çok daha özel, kişisel ve yine çok etkileyici. Kendi gençlik günlerinden esinlenen Sorrentino, 1980’lerde, karmaşanın kucağındaki Napoli’de bir delikanlının büyüme sancılarını ve acı-tatlı anılarını perdeye yansıtıyor: Kader, müzik, sinema aşkı, kalp acısı ve kayıplar, rengârenk aile fertleri, futbol ve elbette filmin adının gönderme yaptığı Napoli’ye o zamanlar yeni transfer olan Maradona.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=CFUVnhUsNws

7) The Power of the Dog (2021) – Jane Campion (126 dk)

Piyano‘dan en son Top of the Lake dizisine her daim gündemde kalan Jane Campion, bu kez bir çiftliğe kamerasını çeviriyor ve “toksik erkekliği” acımasızca eleştirdiği olağanüstü bir “kara western”le 12 yıllık bir aradan sonra sinemaya dönüyor. Thomas Savage’ın Montana kırsalında geçen gizem-gerilim romanından beyazperdeye uyarlanan The Power of the Dog’un merkezinde karizmatik duruşuyla korku ve saygı yayan (Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı) Phil Burbank var. Kardeşi, evlendikten sonra eşi ve onun oğluyla birlikte sahibi oldukları çiftliğe dönünce gücün tek sahibi Phil, bu yeni durumun acısını tüm ailesinden çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Dünya prömiyerini yaptığı 78. Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen’e verilen Gümüş Aslan’ı kazanan Jane Campion, kovboy dünyasına yüklenen erkeklik duruşunun aslında fazla romantikleştirildiğini, tüm bu durumun güç, gücün de parayla ilişkili olduğunu söylüyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=ELvKuuXdfCU

8) Compartment No: 6 (2021) – Juho Kuosmanen (107 dk)

2016’da Filmekimi’nde Olli Mäki’nin En Mutlu Günü filmini izlediğimiz Kuosmanen’in bu ikinci filmi, yol filmine gizlenmiş, tek öpücüklü bir aşk hikâyesi anlatıyor. Tren yavaş yavaş kuzey kutup dairesine doğru yol alırken birbirinden hiç hazzetmeyen iki yabancı, aynı kompartımanı paylaşır. Ayrı dünyalardan bu iki kişinin ne sosyal sınıfları ne milliyetleri ya da dilleri ne de tavırları birbirine denktir. Finli arkeoloji öğrencisi ile Rus maden işçisi, eninde sonunda zaaflarını, maskelerini, önyargılarını bir kenara bırakıp hayat görüşlerini değiştirecek midir? Yönetmen Juho Kuosmanen, Rosa Liksom’un romanından esinlendiği filmi hakkında şöyle diyor: “Yol filmleri genelde özgürlük hakkındadır. Otomobille istediği yere gidebilir insan… Tren yolculuğu ise daha çok yazgı gibidir. Nereye gideceğine karar veremezsin; sana sunulanı alırsın.”

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=FQcdKFioAz4

9) Benedetta (2021) – Paul Verhoeven (131 dk)

En son 2016’da gerilimli Elle / O Kadın filmini izlediğimiz, Basic Instinct / Temel İçgüdü’den Showgirls ve Robocop’a popüler sinemanın farklı alanlarında, tartışma yaratan filmler çeken Paul Verhoeven, Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filminde yine gayet kışkırtıcı. Filme adını veren rahibe Benedetta, genç yaşına rağmen hızla yükselerek Toskana’da bir manastırın başına geçer. Gösterdiği mucizelerle saygınlığı gitgide artan Benedetta, başka bir rahibeyle ilişki yaşadığı ortaya çıkınca tutuklanır ve ömür boyu cezaya çarptırılır. 17. Yüzyılda yaşamış Benedetta Carlini’nin gerçek hikâyesinden esinlenen Verhoeven skandal dozu yüksek olsa da her zaman olduğu gibi felsefi, siyasi ve dini tartışmalara alan açan, gayet akıcı ve bütünlüklü bir ortaçağ dönem filmine imza atıyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=n-31QJXV3iA

10) Drive My Car (2021) – Ryusuke Hamaguchi (180 dk)

Japon sinemasının istikrarlı yeteneği, Haziran Gösterimlerinde müthiş bir duyarlılıkla dolu Çarkıfelek filmini izlediğimiz Ryusuke Hamaguchi’nin son filmi Drive My Car, Haruki Murakami’nin bir hikâyesinden sinemaya uyarlandı. Kaybettiği eşinin yasını tutan başarılı yönetmen Yusuke Kafuku, Çehov’un Vanya Dayı oyununu sahneye koymak üzere Hiroşima’da bir festivale çağırılır. Festival kendisine 20 yaşında bir kadın şoför tahsis eder; Kafuku, hiç beklemediği bir şekilde, gizemli şoförüyle yalnızlık, kayıplar ve yasla bezeli, sırların karşılıklı olarak açıklandığı bir dizi yolculuğa çıkar. Sanatın aslen insan doğasını daha iyi anlamak için bir araç olabileceğini savunan bu zarif film, ustalıkla işlenmiş bir yalnızlık muhakemesi. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan Drive My Car hak edilmiş En İyi Senaryo ödülünün de sahibi.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=DTg-p9tfcnY

11) The Worst Person in the World (2021) – Joachim Trier (121 dk)

Norveç’li auteur Joachim Trier’in “Oslo Üçlemesi”nin son halkası Dünyanın En Kötü İnsanı, 30 yaşına basan Julie’nin varoluşsal kaygılarını ve hayattaki yönünü arayışını anlatıyor. Birlikte olmak istediği kişi ve yapmak istediği iş konusunda kafası karışık Julie, hayatına giren kişilerin peşinde, tesadüfler sonucu en beklemediği yönlere savruluyor. Üçlemenin ilk iki filmi, Altın Lale’li Reprise / Tekrar ve Oslo, 31 Ağustos’a göre çok daha coşkulu ve neşeli bir ruha sahip olan film, Trier’in her zaman çekme hayalini kurduğu bir aşk hikâyesiymiş. Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan başrol Renate Reinsve, şahane performansıyla Julie’nin tüm kafa karışıklığını eğlenceli bir yolculuğa dönüştürüyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=iYwxgsCvDzQ

12) Lamb (2021) – Valdimar Johannsson (106 dk)

Doğayı tamamıyla kontrol altına almamız mümkün değil, olamaz. Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde prömiyerini yapan bu karanlık masalda İzlanda’nın karlı dağlarında yaşayan bir çift bu gerçeği zorlu ve ürkütücü bir yolla öğreniyor. Çocuk sahibi olmayan Maria ile Ingvar, medeniyetten uzak çiftliklerinde baş başa, koyun sürüleriyle geçirdikleri tekdüze hayatı sürdürmekten memnundur. Ama bir gün ağılda hiç tahmin edemeyecekleri, sıradışı bir yenidoğan bularak onu “evlat edinirler”. Ailenin bu yeni ferdi çifte önce neşe getirse de bu yeni durum kısa sürede herkesin mahvına neden olacaktır. Yönetmen Valdimar Jóhannsson, “Kuzu’ya bir tür filmi diyebilirsiniz, ama bana kalırsa görsel bir şiir” diyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=hnEwJKVWjFM

13) Paris, 13th District (2021) – Jacques Audiard (104 dk)

Paris, 13. Bölge, ABD edebiyatının en büyük çağdaş yeteneklerinden Adrian Tomine’in 21. Yüzyılın sesi olarak tanımlanan Killing and Dying adlı grafik romanının beyazperde uyarlaması. 2015 yılında Dheepan’la Altın Palmiye’yi kazanan, Un prophète / Yeraltı Peygamberi, De rouille et d’os / Pas ve Kemik, Frères Sisters / Sisters Biraderler ile tanıdığımız Jacques Audiard, filme adını veren Paris’in 13. Bölgesinde yer alan kozmopolit, modern, hareketli, gri apartmanlarla dolu Les Olympiades mahallesini son filmine mesken ediniyor. Senaryosunu Audiard ile birlikte Céline Sciamma ve Léa Mysius’ün yazdığı, Cannes’da Altın Palmiye için yarışan film, dört gencin birbirleriyle değişken ilişkilerini gözlemlerken bir yandan da çağdaş dünyada aşkın yeni halini siyah beyaz görüntüler ve akıcı diyaloglarla yansıtıyor.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=KSRww3PRyLI

14) Petrov’s Flu (2021) – Kirill Serebrennikov (145 dk)

Aleksey Salnikov’un romanından uyarlanan film, Rusya’yı saran bir grip salgınında geçiyor. Özellikle çarpıcı görüntüleriyle dikkat çeken filme adını veren çizgi romancı Petrov, yüksek ateşten havale geçirirken çocukluk anıları yüzeye çıkıyor ve salgın kurbanı ailesiyle birlikte geçmişin günümüzle, şiddetin şefkatle, ateşin içkinin etkisiyle iç içe geçtiği, sanrıların gerçekleştiği bir girdaba kapılıyor. Rusya’nın en tanınmış tiyatro ve film yönetmenlerinden Kiril Serebrennikov’un müzik tarihine eğilen 2018 filmi Leto’dan sonra çektiği Petrov Grip Oldu, dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali’nde yaptı fakat Serebrennikov, yurtdışına çıkma yasağından dolayı filmin galasına katılamadı.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=PxNSCrVS8j8

15) Mad God (2021) – Phil Tippett (83 dk)

Jurassic Park, Starship Troopers, Star Wars, Robocop gibi filmlerle efsaneleşmiş görsel efekt ve stop-motion ustası Phill Tippett’ın tutku projesi Çılgın Tanrı canavarların ve çatlak bilim adamlarının dünyasında geçen, karanlık ve gerçeküstü bir kâbus. Tippett’ın 1987’de her detayını tasarlayarak başladığı, tüm kukla ve dekorları elleriyle yapıp ilk bölümlerini çektiği projesi, bir grup canlandırma sanatçısı tarafından gün yüzüne çıkartılınca sanatçılar 30 yılın ardından filmi tamamlamak için Tippett’i ikna etti. Böylece yönetmenin tutku projesi 60 kişilik bir ekip tarafından sahiplenilerek kitlesel fonlama desteğiyle son haline getirildi ve dünya prömiyerini Locarno Film Festivali’nde yaptı. Gerçek bir animasyon ustasının yeteneği ve hayal gücünün sayısız teknikle buluştuğu, her öğesi el yapımı Çılgın Tanrı karanlık olduğu kadar zihin açıcı ve hayranlık uyandırıcı bir deneyim.

Fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=iPScwQ-FAbI

Not: Sinopsisler Filmekimi sitesinden alınmıştır. Gösterim detayları için; http://filmekimi.iksv.org/tr/filmler

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s