Neden Oscar’a Aday Olmayı Başaramıyoruz?

Türkiye’den bir filmin ‘En İyi Uluslararası Film’ kategorisinde Oscar ödülünü kazanması, kazanamasa bile en azından adaylar arasına girerek Akademi ödüllerinin yapıldığı Dolby Tiyatrosu’nda ülkemizi temsil etmesi kuşkusuz birçok sinemaseverin hayali. Her yıl Türkiye’nin Oscar aday adayı filminin açıklanmasının ardından başlayan tartışmalar bu yıl da devam etti. Türkiye’deki seçici kurul 93. Akademi Ödülleri’ne gönderilmek üzere başvuran yirmi üç yerli film arasından Mehmet Ada Öztekin‘in yönettiği 7. Koğuştaki Mucize filmini seçti. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ile sinema alanındaki meslek örgütü temsilcilerinden oluşan seçici kurulun oy veren isimleri açıklamasa bile her yıl SİYAD, FİLM-YÖN, SENARİSTBİR, FİYAP, ÇASOD gibi derneklerden temsilciler bulundurduğunu biliyoruz. Geçen yılki bilgiye göre değerlendirme sürecinde her üye en beğendiği üç filmi seçerek birinciye üç puan, ikinciye iki puan, üçüncüye de bir puan vermek suretiyle bir değerlendirme yapıyor. Daha sonra buradan çıkan sonuçlara göre en yüksek puan almış üç film için ikinci bir oylama yapılıyor (yine kapalı oylama) ve en çok oy alan film Oscar için seçiliyor. Bu yıl oylamada bulunan on yedi kişiden on ikisinin 7. Koğuştaki Mucize’yi seçtiğini öğrendik. Herhangi bir yurt dışı başarısı bulunmayan, Türkiye’de 5 milyon 362 bin kişi tarafından izlenen bir gişe filmi olan ve 2013 tarihli Güney Kore yapımı Miracle in Cell No: 7’ın yeniden çevrimi bir filmin Türkiye’nin Oscar adayı olarak gönderilmesi ne derece doğruydu? Bu sürecin işleyişini ve Oscar’ın değerlendirme kriterlerini bilen biri için kuşkusuz oldukça yanlış bir tercihti. Filmin orijinal olmaması, başka bir filmin yeniden çevrimi olması çoğu kişinin sandığının aksine Oscar’a başvuruyu engelleyen bir tercih değil. Lakin Oscar seçici kurulunu Türkiye’deki genel sinema izleyicisi gibi düşünmek ve 7. Koğuştaki Mucize’nin böyle bir organizasyonda elde mendil, hüngür hüngür ağlanarak seçileceğini düşünmek büyük bir yanılgıydı. Nitekim öyle de oldu. Akademi 9 Şubat’ta başvuran doksan dört film arasından seçtiği on beş filmlik kısa listeyi açıkladı ve 7. Koğuştaki Mucize içlerinde yoktu. Oscar öncesi belirleyici törenlerden Altın Küre 3 Şubat’ta tüm adaylarını açıkladı ve Türkiye’nin adayı oraya da giremedi.

Bu yıl Türkiye’nin Oscar aday adayı olmak için gerçekleştirdiği 27. başvuruydu. İlk olarak 1963’te Metin Erksan’ın Berlin’den Altın Ayı ödüllü Susuz Yaz filmini göndermiştik, düzenli bir aday gönderimine 2000 sonrasında başlamıştık. Şu ana dek yirminin üzerinde Oscar’a başvuruda bulunup tek adaylık bile alamayan on dört ülkeden biriyiz. Sadece 2008’de Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmiyle dokuz filmlik kısa listeye girebilme başarısını göstermiştik. Lakin dokuz aday beş filme indirildiğinde Üç Maymun elenenler arasında olmuştu ve yine adaylık alamamıştık. Geçen yıla kadar hiç Oscar’a aday olamayan ülkeler arasında yer alan Güney Kore, Parazit filmiyle hem ilk adaylığını hem de ilk ‘Uluslararası Film’ Oscar’ını aldı. Bunun yanı sıra doksan iki yıllık Oscar tarihinde bir ilki gerçekleştirerek bugüne kadar sadece İngilizce dilindeki filmlerin kazanabildiği esas ‘En İyi Film’ ödülünü de kazanarak tüm dengeleri alt üst etmeyi başardı. Bunda Parazit’in sınıf çatışması ve gelir eşitsizliği üzerinden evrensel bir meseleyi seyircinin her türlüsünü nadiren kazanabilen bir anlatımla aktarmasının yanında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi kazanmasının ve Amerika’da yaptığı inanılmaz PR çalışmasının katkısı büyüktü. Evet, Oscar’a aday olabilmek için filmin tek başına iyi olması yeterli değil. Filminizin öncelikle başarılı bir Amerika dağıtımcısı olması, birkaç ay önceden Amerika çevresinde gösterimlere başlamanız, PR ekibinizin çok iyi çalışması gerekiyor. Tüm bunların yanında Cannes, Berlin, Venedik gibi festivallerden çıkışlı ya da ödüllü olmanız, zamana ve döneme bağlı olarak çeşitli eğilimleri ve değişimleri göz ardı etmemeniz ayrıca etkili olabiliyor. Türkiye’nin yurt dışında en çok tanınan ve saygın yönetmeni Nuri Bilge Ceylan bile sayısız ödülü olmasına rağmen bugüne kadar beş filmiyle Oscar’a aday adayımız olarak gönderildi ama hiçbirinde aday olamadı.

Seçici kurulun tercihleri bazı yıllarda festival, bazen de gişe sinemamızdan olmakta. 7. Koğuştaki Mucize ayarında gişe filmlerimizden biri seçildiği an zaten %99 adaylık şansımızı kaybetmiş gibi bir duruma giriyoruz. Çünkü özellikle son yıllarda Akademi’nin kriterleri bu konuda oldukça değişti. Son of Saul, Roma, Cold War, Shoplifters, Parasite, Leviathan vb. ödüllü filmlerin yarıştığı ve kazandığı bir yapıya daha önceki bazı tercihlerimizden Ayla, Gönül Yarası, Kelebeğin Rüyası, Dondurmam Gaymak gibi bizden başka kimsenin umursamadığı filmleri göndermek komik duruma düşmemize sebebiyet verebiliyor. Türkiye’deki sinema izleyicisinin çok sevdiği bir filmle Akademi adayı olmak arasında hiçbir somut bağ yok çünkü. Ayla’nın yerelde çok sevilmesi Amerikan izleyicisi için hiçbir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla her yıl kurulun başvuran yerli yapımlar arasından kendi kişisel zevklerine göre en iyiyi seçmesi de doğru bir yöntem değil, Akademi’nin yapısına en uygun filmin seçilmesi gerekiyor. Bu konudaki en büyük yanlışı 2015 yılındaki kurul yapmıştı. Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği Fransa – Türkiye ortak yapımı Mustang Türkiye’yi gerçekçi yansıtmadığı hususundan buralarda pek sevilmese de yurt dışında çok büyük bir PR rüzgârı yakalamıştı. Marion Cotillard, Darren Aronofsky, Reese Witherspoon, M. Night Shyamalan gibi isimler tarafından sürekli övülüyor, Indiewire gibi siteler tarafından durmadan reklamı yapılıyordu. Lakin, Türkiye’deki seçici kurul Kaan Müjdeci’nin Sivas’ını göndermeyi tercih edince Mustang’i Fransa aday adayı olarak seçti. Neticede Sivas kısa listeye dahi giremezken Mustang aday olmayı başarmıştı ve o yıl Oscar’ı kazanan Son of Saul’dan sonra en güçlü ikinci adaydı.

Peki bu yıl 7. Koğuştaki Mucize haricinde diğer aday yerli filmlerimizden birini seçseydik adaylık için bir şansımız olur muydu? Muhtemelen son listede aday beş film arasına yine kalamazdık ama on beş filmlik kısa liste için Azra Deniz Okyay’ın Hayaletler filminin bir şansı olabilirdi. Muhtemelen tıpkı Mustang gibi Türkiye’yi eleştirdiği için kurul çoğunluğu tarafından görmezden gelinen Hayaletler, Venedik Film Festivali’nin Eleştirmenlerin Haftası Bölümü’nden zaferle dönmüştü, Akademi’nin cinsiyet eşitsizliğine karşı tavrıyla ve MeToo dönemine uygun söylemleriyle uyuşan bir yapıya sahipti. Adaylık şansları pek mümkün gözükmese bile yine Ercan Kesal’in politik hicvi Nasipse Adayız, Erdem Tepegöz’ün sosyal gerçekçi bilimkurgusu Gölgeler İçinde ve Leyla Yılmaz’ın akran şiddetinden topluma yayılan homofobiyi anlattığı Bilmemek filmi 7. Koğuştaki Mucize’ye göre çok daha prestijli, iddialı ve stratejik tercihler olabilirdi. Popüler gişe sineması odaklı düşünen kurulun Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu’nu görmeyip 7. Koğuştaki Mucize’yi seçmesinin sebeplerinin altında daha önce Ayla’nın bu konuda başarısız olması ve Parazit ile Güney Kore sineması Hollywood’a damgasını vurmuşken bir Kore uyarlamasıyla başvurmanın dikkat çekeceği düşüncesi yatıyor olabilir. İlki makul bir düşünce olsa bile ikincisinin adaylık süreciyle en ufak bir alakasının olmadığı yine apaçık. Eğer gerçekten Oscar’a aday olacak film gönderebilmek istiyorsak ilk önce kurulun kafa yapısını değiştirmesi, süreci gerçekçi ve güncel takip etmeyen üyelerini kurula dahil etmemesi, bu işe maksimum ve eksiksiz önem vermesi gerekir. (Bağlılık Aslı filminin seçildiği geçen yıl on altı kişilik kuruldan üç kişinin mazeret kullanarak son oylamaya katılmadığı ortaya çıkmıştı.)

Not: Bu yazı Bavul Dergi’nin Şubat 2021 sayısında yayınlanmıştır.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s