42. İstanbul Film Festivali’nde Görülmesi Gereken 15 Film

42. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve gizli hazinelerin aralarında olduğu 134 uzun ve 29 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla festival takipçileriyle buluşuyor. Festival kapsamında 12 günde, 14 bölümde 84 ülkeden 160 yönetmenin filmleri gösterilecek.

1970’lerdeki Yeni Hollywood akımının öncülerinden William Friedkin’in dokuz filmi, Hollywood’da Bir Asi: William Friedkin başlıklı retrospektif bölümde yer alıyor. Aralarında bu yıl 50. yılı kutlanacak klasik The Exorcist de var.

1) Subtraction / Çıkarma (2022) – Dir: Mani Haghighi (107 dk) – Dünya Festivallerinden

Ferzaneh, Tahran’ın ortasında kocası Jalal’i bir kadının evine girerken görür. Kocasının bir ilişkisi olduğundan şüphelenen Ferzaneh onunla yüzleşir, ancak Jalal aslında iş için şehir dışında olduğunu iddia eder. Jalal, bu söylenen yeri kendisi kontrol etmeye karar verir. Gittiğinde orada Ferzaneh’nin tıpatıp aynısı olan bir kadınla karşılaşır, üstelik bu kadın kendisine tıpatıp benzeyen bir adamla evlidir. Yönetmen Haghighi, prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan Çıkarma için, “Tahran’ın ruh hali hakkında bir film yapmak istedim: Meseleleri doğrudan ele alan, açıkça politik bir film değil bu, şehrin havası, burada yaşamanın bize, hepimize, görsel ikizlerimizle birlikte nasıl hissettirdiği hakkında bir film,” diyor. Filmin başrollerindeki Taraneh Alidoosti ve Navid Mohammedzadeh, Filmekimi’nde gösterilen Leyla’nın Kardeşleri’nde de rol almıştı. Taraneh Alidoosti ocak ayında İran’da protestolara katıldığı için tutuklanmış ve üç hafta tutuklu kalmıştı.

2) Rheingold / Ren Altını (2022) – Dir: Fatih Akın (138 dk) – Galalar

Fatih Akın, ünlü Kürt-Alman gangsta rapçi Giwar Hajabi, nam-ı diğer Xatar’ın hayat hikâyesini anlatan son filmi Ren Altını için “Yaptığım en zorlu film” diyor. Alman aktör ve müzisyen Emilio Sakraya, 1980’lerin sonunda ailesiyle birlikte Irak’tan Almanya’ya göç eden Xatar’ı canlandırıyor. Film, Xatar’ın otobiyografik romanı Alles oder Nix’e (Ya Hep Ya Hiç) dayanıyor. Xatar’ın gettolardan müzik listelerinin zirvesine uzanan yolu dramatik olduğu kadar şaşırtıcı da: Irak’taki cehennem gibi bir hapishaneden çıkan Giwar’ın Almanya’da küçük bir suçludan büyük bir uyuşturucu satıcısı düzeyine yükselişi pek hızlı olur. Ta ki bir sevkiyat kaybolana kadar. Uyuşturucu çetesine borçlarını temizlemek için devasa bir altın soygunu planlar. Tam da her şey ters giderken müzik tutkusu sayesinde Giwar’ın önünde başka bir kapı açılacaktır.

3) Silence 6-9 / 6-9 Sessizlik (2022) – Dir: Christos Passalis (81 dk) – Genç Ustalar

Uhrevi, hüzünlü bir arafta sıkışıp kalmış adamlar, mantıksız gerçekliğin gerçeküstü, retro-fütürist dünyası… Prömiyerini Karlovy Vary Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde yapan 6-9 Sessizlik, sırlarla örülü bir aşk hikâyesini anlatan, gizemlerle dolu bir fantastik film. Film, Aris ile Anna’nın, rüyalardan fırlamış bir sahil kasabasında şafak sökerken karşılaşmalarıyla başlar. Aris, kasabanın kaybolan sakinlerinin seslerini kaydetmek için bir işe başlayamak üzeredir. Aris kasabanın tuhaf ritüellerine uyum sağlamaya çalışırken, Anna ile birbirlerine âşık olurlar. Daha önce Köpek Dişi ve Sargasso Denizi Mucizesi’nde birlikte çalışan Angeliki Papoulia ile Christos Passalis’in başrollerini paylaştığı melankolik 6-9 Sessizlik, oyuncu Passalis’in ilk yönetmenliği.

4) LCV (Lütfen Cevap Veriniz) (2022) – Dir: İsmet Kurtuluş, Kaan Arıcı (70 dk) – Nerdesin Aşkım?

Evlenmelerine bir saat kala, törenin yapılacağı otelde son hazırlıklarını yapan Ceren ile Semih, yakın arkadaşları Mert’in geçmişten gelen sırları ortaya dökmeye başlamasıyla en mutlu günlerini sorgulamaya başlarlar.

5) Disco Boy (2023) – Dir: Giacomo Abbruzzese (91 dk) – Mayınlı Bölge

Franz Rogowski’nin canlandırdığı Belaruslu Aleksei, Fransız pasaportu alabilmek amacıyla Fransız Yabancı Lejyonu’na yazılmak üzere hiçbir belgesi olmadan Avrupa’yı boydan boya geçer. Nijer Deltası’nda, çevre isyancısı Jomo, köyünün tehdit eden petrol şirketlerine karşı savaşırken kız kardeşi Udoka da kaçma hayalleri kurar. Artık bir komando olan Aleksei, bu bölgede görevlendirilir. Sınırların, yaşamın ve ölümün ötesinde, kaderleri kesişecek midir? Elektronik müzik ritminden destek alan görselliğiyle dikkat çeken Disco Boy, bilinmeyene, insan ruhunun karanlığına dalarken, “Her iki bakış açısını, her iki tarafı da tümüyle keşfeden bir savaş filmi yapmak istedim,” diyen Abbruzzese’nin ifadesiyle “giderek saykodelik, gizemli, şamanik bir hâl alıyor”.

6) Boğa Boğa (2023) – Dir: Onur Saylak (112 dk) – Ulusal Yarışma

İstanbullu bir çift olan Yalın ve Beyza, Assos’ta bir köye taşınır. Yeni bir hayata başlamak üzere buraya gelmişlerdir. Ancak ilk günden itibaren köylüler Yalın’a olumsuz ve tehditkâr biçimde yaklaşır. Çok geçmeden bu tepkilerin şiddeti hızla yükselir ve bir gün Yalın bir gencin saldırısına uğrar. Bu saldırıyla birlikte Yalın’ın gerçekte kim olduğu ortaya çıkacak ve köy halkıyla arasında gizli bir savaş başlayacaktır.

7) The Doll / Bebek (2023) – Dir: Asghar Yousefinejad (90 dk) – Cinemania

Yaşını başını almış aile babası Ayoub, kırk yıllık eşi Shamsi şüpheli bir şekilde ortadan kaybolunca genç bir kadınla evlenmeye karar verir. Bu dişli ve hadsiz kadını aileden kimse kabul edecek gibi görünmez, çünkü yeni gelin Roya, Ayoub’ün zihinsel yetersizliği olan yetişkin oğlunun bakıcısıdır. Düğün eğlencesi uzadıkça elbette tadı kaçacak, davetsiz misafirlerle tatsız sırların ortaya çıkışı geniş ailenin dengesini ve herkesin asıl niyetini bozacaktır. Azeri Türkçesiyle ve görünmez bir düğün davetlisi gibi tekinsizce dolanan kamerasıyla tek plan çekilen Bebek, altında yatan gerilimini karanlık mizahıyla başa baş sürdürüyor. Filminin tamamlanmasının ardından Eylül 2022’de aniden hayatını kaybeden yönetmen Asghar Yousefinejad’ın ilk uzun metrajlı filmi Ev’i 2018’de festivalde izlemiştik.

8) World War III / Üçüncü Dünya Savaşı (2022) – Dir: Houman Seyedi (107 dk) – Uluslararası Yarışma

İran’ın Oscar adayı Üçüncü Dünya Savaşı, sürekli ezilen bir inşaat işçisinin İran’da çekilen, Holokost’la ilgili kötü bir filmde figüran olarak görünürde hayatının fırsatını yakalamışken, aslında hayatının altüst olmasını anlatıyor. Kara komedi olarak başlayıp insan zulmünün karanlık duygusuzluğuna inen Üçüncü Dünya Savaşı, prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde iki büyük ödül kazandı. İranlı çokyönlü yönetmen, senarist, kurgucu ve oyuncu Houman Seyedi, altıncı filmi hakkında şunları söylüyor: “İnsanlar ev, iş, aile gibi en temel gereksinimlerini elde etmek için canla başla mücadele ederler, sonunda ellerine geçense dekoratif ve yapay bir aldatmacadan başka bir şey değildir.”

9) A Man / Bir Adam (2022) – Dir: Kei Ishikawa (121 dk) – Dünya Festivallerinden

Gerçek ortaya çıkınca aşka ne olur? İlk uzun metrajlı filmi Gukoroku / Günahın İzleri ile dünya çapında dikkatleri üzerine çeken Kei Ishikawa, prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yapan yine gizem dolu bir dramla karşımızda. Rie, boşandıktan sonra ikinci kocası Daisuke ile mutluluğu bulmuş ve yeni bir aile kurmuştur. Ancak Daisuke bir kazada ölünce, Rie kocasının sandığı gibi biri olmadığını keşfeder. “X” diye adlandırdıkları bu meçhul adamın gerçek kimliğini ortaya çıkarması için bir avukattan yardım ister. “Âşık olduğumuzda, diğer kişinin nesine âşık oluruz? Ya o kişi tamamen farklı biri çıkarsa? Ya gizli geçmişleri en beklenmedik sırları barındırıyorsa?”

10) Till the End of the Night / Gecenin Sonuna Dek (2023) – Dir: Christoph Hochhausler – Dünya Festivallerinden

Suçla aşkın, arzuyla cinsel karmaşanın girift hikâyesini anlatan bir gerilim filmi olan Gecenin Sonuna Dek, Frankfurt’un karanlık olduğu kadar şık suç labirentlerinde üç kişiyi takip ediyor. Gizli görevdeki bir polis memuru olan Robert, karanlık uyuşturucu baronu Victor’un güvenini kazanmak için trans kadın Leni’yle ilişkisi varmış gibi davranır. Her ne kadar bastırmaya çalışsa da, Robert’ın çelişkili duyguları oyun değildir. Onu gerçek benliğiyle yüzleştiren de bu herkesin gözünün önündeki suçlu olur. Fassbinder’den izler taşıyan kuir kara film Gecenin Sonuna Dek, prömiyerini Berlin Film Festivali’nin ana yarışmasında yaptı.

11) Passages / Pasajlar (2023) – Dir: Ira Sachs (91 dk) – Nerdesin Aşkım?

Ocak ayında Sundance’te prömiyerini yapan, şubat ayında da Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünde gösterilen Pasajlar, Paris’te bir kulüpte temelleri atılan olağandışı bir aşk üçgenini ve bu üçgenin, yıldız oyuncuların canlandırdığı üç kahramanını izliyor: Kuir auteur film yönetmeni Tomas (Franz Rogowski), eşi Martin (Ben Whishaw) ve bir gecelik beraberliği ilişkiye dönüşen Agathe (Adèle Exarchopoulos). Saygın Amerikan bağımsız yönetmenlerinden Ira Sachs’in bu son filmi, sevimsiz olduğu kadar da karizmatik ve kendini beğenmiş bir erkeğin kendi evliliğini mahvetmekle yetinmeyip toksik hakimiyetini iki ilişkisinde birden sürdürmesini anlatıyor.

12) Infinity Pool (2022) – Dir: Brandon Cronenberg (88 dk) – Mayınlı Bölge

Kanadalı bilimkurgu-beden korkusu yönetmeni Brandon Cronenberg’in 2020 tarihli Possessor’dan bu yana merakla beklenen yeni filmi Sundance’te prömiyerini yapan karanlık, tuhaf, huzursuz edici, çarpık bir bilimkurgu. Film, ücra bir adada tatil yapan James ile Em’i izliyor. Kumsal şahane, elemanlar kibar, hava mükemmel… Fakat tanıştıkları gizemli bir kadın ve amansız bir kaza sonrasında şiddet, sınırsız zevk ve sözlerin bittiği noktada dehşet etraflarını saracaktır: Ya idam edilecekler ya da (paraları yeterse) kendi ölümlerine şahit olacaklardır.

13) Autobiography / Otobiyografi (2022) – Dir: Makbul Mubarak (115 dk) – Genç Ustalar

Sadakat ile adalet arasında kalan bir delikanlı, babası gibi gördüğü emekli bir asker, her ikisini de mahvedecek, eski cunta günlerinin şiddet dolu solan gücü… Endonezya’nın kırsalındaki bir kasabada geçen Otobiyografi, emekli general Purna ile malikanedeki hizmetkârı Rakib’i izliyor. Ailesi yüzyıllardır Purna’nın ailesine hizmet etmiş olan Rakib, örnek aldığı, hem akıl hocası hem de baba gibi gördüğü yaşlı adama bağlanır. Ancak Purna’ya giderek yükselen sadakati ve bağlılığı, şiddet dolu olayları tetikler. Endonezyalı yönetmen Makbul Mubarak, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yapan ilk uzun metrajlı filminde işlediği hizmet ilişkisi için şöyle diyor: “Ortada bir sözleşme yok, çünkü bu bir kan ittifakı. Aslında çok feodal bir yapı. Böylesi ilişkilerin hâlâ süregelmeleri çok etkileyici.” 

14) Copenhagen Does Not Exist / Kopenhag Diye Bir Yer Yok (2022) – Dir: Martin Skovbjerg (100 dk) – Uluslararası Yarışma

Kopenhag Diye Bir Yer Yok, yönetmen Martin Skovbjerg’ sözleriyle “radikal ve trajik bir aşk öyküsü. Aşkın özgürleştirici potansiyeli ve yıkıcı gücü hakkında şiirsel, canlı, çağdaş bir hikâye”. Bir genç kadın hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Erkek arkadaşı, üç ay sonra tuhaf bir teklifi kabul eder: Bir eve kapatılacak ve kadının babası tarafından olaylarla ilgili sorgulanacaktır. Anlaşılan o ki iki âşık tuhaf ve alışılmadık gibi görünen bu hayatı sürmeyi çok önce kararlaştırmışlardır, şehrin göbeğinde, herkesten ve her şeyden uzakta… Dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nin ana yarışmasında yapan Kopenhag Diye Bir Yer Yok’un senaryosu, Dünyanın En Kötü İnsanı’nın da senaristi Altın Lale ödüllü Eskil Vogt tarafından yazıldı.

15) The French Connection / Kanunun Kuvveti (1971) – Dir: William Friedkin (104 dk) – Hollywood’da Bir Asi: William Friedkin

Kanunun Kuvveti ile Yeni Hollywood kuşağına mensup yıldız isimlerden biri olan genç yönetmen William Friedkin, suç-polisiye türüne tempolu, cesur ve gerçekçi bir yeni soluk getirdi. Senaryosunu (Shaft / Korkusuz’un da senaristi) Ernest Tidyman’ın yazdığı film, New Yorklu dedektif Popeye (Gene Hackman) ve ortağı Buddy’nin (Roy Scheider) Fransa’dan ABD’ye uzanan uluslararası bir uyuşturucu kaçakçılığı operasyonunu ortaya çıkarmalarını konu alıyor. Muhteşem bir neo-noir polisiye gerilim olan Kanunun Kuvveti, sinema tarihinin en iyi araba takip sahnesine sahip olması, politik gerilim filmlerinden esinlenen, sokağın gerçekçiliğini ortaya döken belgesel bakışı ve şimdiye kadar yapılmış en iyi New York filmlerinden biri olmasıyla övülürken, hem eleştirmenler nezdinde hem de gişede büyük bir başarı elde etti.

Yorum bırakın