28. Adana Altın Koza Film Festivali Değerlendirmesi

Bu yıl 28. defa düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali açılış ve kapanış törenlerinde geçtiğimiz ay hayatını kaybeden festival direktörü Kadir Beycioğlu’nu anarak gerçekleşti. Adana Film Festivali’yle özdeşleşen ve sinemayla ilgili herkesin bir şekilde yolunun kesiştiği Beycioğlu’nun yokluğu festivalin hüznüne sinmişti. Ulusal yarışma filmleri ve yabancı filmlerde salonlar bu sene full çekmedi, yabancı filmlerde salonun çoğunluğu genelde boş kalırken, Ulusal Yarışma’da doluluk oranı daha fazlaydı ama önceki senelerde olduğu gibi yer bulamama, kapıda bekleyenler gibi bir durum hiç olmadı. Bunun sebeplerinden aşağıdaki maddelerde daha detaylı olarak bahsedeceğim.

Festivalin Onur Ödülleri töreni ve kapanış töreni organizasyon olarak başarılıydı. Gerek sunucular, gerek Feridun Düzağaç’ın konseri, gerekse festivalin görsel ve teknik sunumu tatmin ediciydi. Adana halkının yine filmlere ve ünlü isimlere karşı olan ilgisini salonlarda, koridorlarda ve festivale yakın bölgelerde görmek mümkündü. Özellikle Onur Ödülleri töreninde ödül alan Haluk Bilginer’e gösterilen yüksek ilgi, sevgi ve saygı görülmeye değerdi.

Her yıl olduğu gibi festivaldeki gözlemlerimden ve festivalin yararına olacağını düşündüğüm şeylerden bahsedeceğim. Her birini maddelere bölerek genel bir festival değerlendirmesi yapmaya çalıştım.

Adana ve ‘Uluslararası’ Titri Üzerine

Kapanış töreni konuşmasında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar Altın Koza’yı bir dünya festivali haline getirmek istediğini söyledi. Fakat bunun için gerekli somut adımların bu yıl da atılmadığını söyleyebiliriz. Zira bundan dört yıl önce Adana Uluslararası Yarışma’sında Andrey Zvyagintsev, Yorgos Lanthimos, Sergey Loznitsa, Martin McDonagh gibi dünya çapında önemli yönetmenler yeni filmleriyle yarışırken, Adana’ya gelip ödül alırken, Adana’da masterclass verirken festival zaten zirve noktasını görmüştü. Son birkaç senedir ise Adana’nın Uluslararası Yarışma’sının kaldırılması tam bir talihsizlik. Uluslararası Yarışma’sı olmayan bir festivalin Uluslararası olması en azından Türkiye için pek mümkün değil. Gelecek yıl umarım Adana Uluslararası Yarışma’sı geri gelir ve festival 2017’deki yetkinliğini yeniden geri kazanır. Ayrıca festival Cannes, Venedik gibi festivallerden daha önemli filmleri göstermek için gayret etmeli. Daha önce Toni Erdmann, Burning, Climax, Loveless, The Square, The Killing of a Sacred Deer gibi filmlerin Türkiye’deki ilk gösterimini yapan Adana bir nevi Filmekimi’nin öncülü işlevi görüyordu ama bu yıl en fazla A Hero ve The Card Counter ile heyecanlandırabildi. Titane, Vortex, The French Dispatch, Drive My Car gibi merakla beklenen filmlerin getirilememiş olması seçkiyi yetersiz kıldı.

Kısıtlı Basın Kontenjanı Üzerine

Yerli festivallerde son yıllarda iyice tartışmalı bir hal almaya başlayan basın kontenjanı sorunsalı bu yıl da devam etti. Aslında bu sadece Adana’ya özgü bir durum değil, zira Antalya da ‘pandemi nedeniyle kısıtlı kontenjan’ diyerek sayıyı azaltmaya çalışıyor. Lakin ‘pandemi’ önermesinden önce de festivallerde her zaman ‘bu yıl bütçemiz kısıtlı olduğundan’ açıklaması vardı. Yani bahaneler bitmiyor, sadece şekil değiştiriyor. Adana’da sektör içinden duyduğum kadarıyla bu yıl basına 50 kişilik bir kontenjan ayrılmış, bunlardan 25’i sinema yazarı, 25’i ise tv ve magazin basını. Bu önceki yıllara göre çok düşük bir kontenjan. Dolayısıyla yıllardır festivalde beraber bulunduğumuz birçok sinema yazarının, üstelik her yıl tüm filmleri takip eden, yazısını yazan, röportajlarını yapan kişilerin bu yıl festivalde olmamasının o ruhu zedelediğini söyleyebiliriz. Birçok sinema yazarı meslektaşımın da dediği gibi, bu işin tarafsız ve hakkaniyetli bir şekilde değerlendirilmesi için festivallerin sitesinde bir akreditasyon başvuru formu uygulamasına geçilmeli. Önceki yıl festivale katılan ve tekrar katılmak isteyen kişilere de mutlaka önceki yıllarda neler yazdığına ya da çektiğine dair link istenmeli. Ayrıca basın kontenjanı sayısı mutlaka arttırılmalı.

Ödül Sonuçlarının Sosyal Medyadan Duyurulması Üzerine

Adana Film Festivali’nde bu yıl ödüller dağıtılırken festival dışındaki çoğu kişinin sonuçları benim kişisel twitter hesabımdan anlık paylaştığım tweetler sayesinde öğrenmesi ilginç bir durumdu. Ödül töreninin Habertürk kanalında canlı yayınlanacağın duyurulmuştu, lakin bundan kimsenin haberi yoktu. Zaten tören de yayınlanırken bir noktadan sonra kesilip Cumhurbaşkanı’nın yayınına geçilmiş. Her ne olursa olsun 28.si düzenlenen, Türkiye’nin en önemli film festivallerinden biri sonuçları anlık olarak kendi sosyal medya hesabından paylaşmalıydı. O akşam oyuncu, yapımcı, yönetmen ve birçok sektör kişisinden benim tweetlerim olmasa sonuçları öğrenecek bir yer bulamadıklarına dair mesajlar aldım. Hatta çok ilginçtir ki, festivalde oyunculuk ödüllerinden birine layık görülen ama Adana dışında olduğu için törene gelemeyen bir isim de ödül aldığını benim attığım tweet üzerinden öğrenmiş. Umarım seneye böyle bir durum yaşanmaz. Festivalin sosyal medyasını ben yapmaya razıyım!

Ulusal Yarışma Seçkisi Üzerine

Festivalin bu yıl Ulusal Yarışma’sı kalite açısından önceki yıllara nazaran daha düşüktü. Zaten birkaç ay önce İstanbul Film Festivali’nde yarışmış olan Bir Nefes Daha, Cemil Şov, Sen Ben Lenin, Zin ve Ali’nin Hikayesi hariç hiçbir filmin heyecanlandırmadığını ve çoğunlukla vasat filmlerden oluştuğunu, iyi bir festival yılında yarışmaya bile giremeyeceklerini söyleyebilirim. Antalya Ulusal Yarışma filmleri açıklandığında merakla beklenen çoğu yerli filmin yönetmeninin filmini Antalya’ya sakladığını, Adana’ya göndermediğini öğrenmiş olduk. Adana’nın dört yıl önce en şaşaalı ve prestijli senelerini yaşayıp Antalya’nın bile önüne geçtiği senelerden tekrar başa dönmesi üzücü. Bu konuda bir çalışma yapılıp yurt dışı başarısı titriyle gelen yerli filmlerin ilk gösterimini Adana Ulusal Yarışma’sında yapması yeniden sağlanmalı.

Jürinin Ödül Kararları Üzerine

Tilbe Saran başkanlığındaki jürinin ödül kararları genel manada tatmin edici olsa da benim açımdan şok edici üç karar vardı. Öncelikle İstanbul Film Festivali jürisinden ödülsüz gönderilerek hakkının yenildiğini düşündüğüm, yılın en iyi yerli filmlerinden Bir Nefes Daha’nın en iyi yönetmen ödülü dahil olmak üzere altı ödül alarak şov yapması sevindiğim bir karardı. Yine İstanbul Film Festivali’nden sadece ‘kurgu’ ödülüyle ayrılan Cemil Şov’un çok hak ettiği erkek oyuncu ve müzik ödüllerine burada kavuşması da tatmin ediciydi. Zin ve Ali’nin Hikayesi’nin Yılmaz Güney Ödülü’ne layık görülmesi de beklenen ve hak edilen bir tercihti. Lakin yarışmada en fazla iki ya da üç iyi film varken 10 filmden 8’inin ödülle dönmesi şaşırttı. Bir belgesel olan Yaramaz Çocuklar’ın en iyi film ödülüne layık görülmesi ‘kurmaca ve belgesel filmlerin aynı yarışmada yarışması doğru bir karar mı?’ sorusunu yeniden gündeme getirdi. Yaramaz Çocuklar bana göre seçkinin vasat filmlerindendi, lakin jüriyi olayın gerçekliği ve ana karakteri Zeynep Çupur’un mücadelesiyle etkilemiş görünüyordu -ki Çupur’a festivalde normalde olamayan bir mansiyon ödülü takdim edildi.- Bu yüzden belgesellerin yaşanmışlığından ötürü kurmaca filmlere nazaran izleyicide daha duygusal bir etki bırakması ve sinemasal kriterlerin dışında ‘mesele önemi’ ile karara varılması bana değerlendirme açısından ‘etik’ gelmiyor. Bu yüzden Dermansız ve Yaramaz Çocuklar gibi filmlerin yerinin belgesel yarışması olmasını düşünüyorum, kurmaca değil. En iyi film ödülünden daha çok kabul edemediğim iki dal ise görüntü yönetimi ve sanat yönetimi ödülleri oldu. Bu iki ödül de bana göre yarışmanın en zayıf iki filminden biri olan, iyi bir sinema filmi olmanın gerekliliklerini görsel açıdan yerine getiremeyen Koridor filmine gitti. Bir evin içinde iki oyuncuyla geçen bir tek mekan filmi olan Koridor, kamerayla evin içinde en fazla tv filmi diyebileceğimiz bir atmosferde dolaşıyor, karanlığı kesinlikle iyi kullanamıyor ve görsel açıdan hiçbir etki bırakamıyordu. Cemil Şov filminde adeta görsel açıdan şov yapan Soykut Turan ve Bir Nefes Daha’da ele aldığı alt kültürün mahallesini fotoğraflamada çok başarılı John Wakayama Carey’in teknik ve kadraj bilgisine haksızlık edilen bir tercihti. Sanat yönetiminin de aynı şekilde Cemil Şov ve Bir Nefes Daha arasında geçmesi gerekirken, bu konuda yarışmadaki herhangi bir filme karşı üstünlük sağlayamayacak olan, karanlıkta, yarısı salonda, yarısı banyoda geçen Koridor’a gitmesi anlaşılmaz bir tercihti.

Yorum bırakın